Sanırım ilkokul 2 veya 3, TRT2’nin yayın hayatına başladığı
bizim de ailece bu durumu kutladığımız günlerdi. Yavaş yavaş müzik seçmeye, dinlediklerimi
beynimde ayrıştırmaya başladığım günler...sonradan öğrenecektim ki hastalığın
başladığı günlermiş o vakitler...duyduğu herhangi bir şeyi unut(a)mama
hastalığı...
Ciddi kötü bir hafızaya sahip olsam da ömrüm boyunca kulağım
bu durumu reddetti. Aksi gibi o da duyduğunu kaydetti sürekli. Bu durum, güzel
gibi dursa da bir süre sonra duyduğum bir şarkı “dur lan bu şeye benziyor..”
diyip gözümü seyirten bir hal aldı. Bulana kadar kafamda yüzlerce şarkı
dinleyip dururum.
Gençliğimi zehir eden şarkılar hala kafamda geziyor.
Atamıyorum bir türlü...”ballı lokma tatlısı aman hadi hayırlısı..” ya iyide ben
bu şarkıları dinlemedim ki sadece maruz kaldım. “barda durur barmen minik şişe
elinde....”
Neyse, ablam kolejde bende ilkokulda olmamdan dolayı eve
ondan 3 saat gibi erken gelme şansım olurdu. Bu vakti odasına girip evimizdeki
tek teyp çaların bulunduğu sehpanın yanında, ablamın radyodan kaydettiği
şarkıları dinleyerek geçirirdim. Genelde de grubun/müzisyenin ve şarkının ismi
programcı tarafından verilirdi. Ablam da sıkıldıkça kasetlerin üzerine tekrar
kayıt yapardı.
Bir gün ablamın odasında yine tek kişilik müzik günü
yaparken bir şarkı dinledim... Fena vurulmuştum...hem de çok fena. Çok
etkilenmiştim. Ablam kaydederken şarkının ve grubun isminin söylendiği bölümü
es geçmişti. Kendisine de dinletiyorum ama o da bilmiyordu...”the childhood...”
Birkaç gün sonra babamın araba ile yaptığı günübirlik yolculuğa nedense
bende dahil oldum. Onlar 2 arkadaş önde sohbet edip devam ederken bende aşık
olduğum şarkıyı walkman de dinliyordum. Sürekli dinliyordum...başa (rew) alma
teknolojisi henüz yok ken kaseti ters çecvirip ileri alıyor, bu sayede öbür taraf için tekrar başa almış oluyordum.
Kaç saat hatırlamıyorum ama paso o şarkıyı dinlemiştim. Uzunca bir şarkıydı...Hayal
kurup duruyordum...
Eve döndükten sonra kaseti ablama geri verdim ama B yüzünü
silmemesini özelllikle istemiştim. Olmadı...silindi gitti birkaç güne...”dın
dın dın dın dın, dın dıııınnnnn”... melodi kaldı beynimde..
Üniversite 2 deyim gece içmiş bir halde eve geldim. Sonradan
bıraktığım ancak o vakit alışkanlığım olan televizyonu açtım. Maksat bikaç
kanal gezinip uyumak...2 dakika sonra ayıldım. Bir grup vardı ve vokalistin
sesi aynı o küçüklüğümdeki sesti...şarkı aynı değildi ama ses oydu...kesinlikle
oydu...isimlerini de öğrendim.
Hemen ertesi sabah Tunalı caddesinde cd aldığım “shades”
dükkanına gittim. Süleyman abiye durumu açıkladım. Dedim ki grubun adı “Marillon”.
Zaten kendisi müzik zevkimi bilir ve bana cd tavsiyelerinde bulunurdu. Marillon
da benim kapsama girermiş, severmişim...Bu arada vokalistin adı “Fish” miş.
Sonradan bilinen bir figür olduğunu öğrenecektim.
Fugazi albümünü alıp eve gittim. Güzel bir albüm ama benim
şarkı yok. 2 gün sonra bir daha gittim. Bu sefer “misplaced childhood” u aldım.
Oydu işte! ...En güzeli de o şarkı girdiğinde evde yanlız olmamdı. “Blind Curve”
müş...
Müzik insanda iz bırakır. Hayatına anlam katar; güzel kötü
anılar katar. Sen de dilediğini hatırlarsın...
“the childhood, the childhood oh please give it back to
me...”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder